BARAKA (The Shack) Filmi analizi

Baraka, yaşama bakışı değiştirebilecek ve Tanrı inancını yeniden sorgulamayı sağlatacak dozda etkileyici, sarsıcı ve aynı zamanda hüzünlü bir film. Yaşamdaki deneyimlerimize daha yüksek bir perspektiften bakmamıza yardım eden ve mutlaka izlenmesi gereken en iyi spiritüel filmlerden biri. Hikaye, Hristiyanlık inancı üzerinden anlatılmış olsa da içerdiği öğretiler evrensel.

B-R-K (Ba Ra Ka)

Önce Baraka’nın kelime anlamına bakalım. Çünkü yaşamdaki her şey bir sembol ve işaretler bütünü. Filmin isminde bile sırlar gizli…

“Kutsal Yaşam enerjisi” anlamına gelen Baraka; farklı kültürlerde farklı isimlerle kullanılmış. Hintçe’de prana, uzakdoğuda chi olarak tarif edilmiş. Baraka Arapça’da bereket, rahmet, kutsama anlamlarına geliyor. Tasavvuf dilinde “yaşamın soluğu” demek. Antik Mısır inancında söylendiği haliyle; Tanrı Ra kendi ruhundan üfleyerek Ba ve Ka’yı yarattı. Ba insanın tanrısal ruhunu, Ka ise insanın görünmeyen bedenini, canını temsil ediyor.

Ba Ra Ka; kutsal üçlemeyi meydana getiriyor.

Kuran’ı Kerim’in en uzun suresi Bakara’da da bu kutsal ifade ile ilgli semboller gizlenmiş. Bu noktada şu bilgileri sunmak keşif için faydalı olacaktır. ( Ba Ka Ra, aynı harfler)

  • Bakara en yüksek titreşimdir. Arapça da Ba harfi “ ب “ harfi besmelenin ilk harfidir.
  • “Tüm Kuran, ب (Ba) harfinin altındaki noktadadır ve Ali o noktadır” denir
  • “İlâhî sırlar peygamberlere inen kitaplardadır, peygamberlere inen kitapların sırrı Kur’ân’dadır, Kur’ân’ın sırrı Fatiha Sûresinde, Fatiha’nın sırrı besmelede, besmelenin sırrı ‘B’ ب harfinde, ب nin sırrı ise altındaki noktadadır.” Hz. Ali
  • Bakara Suresi’nde 67-74. ayetlerde kesilmesi istenilen Bakara (sarı inek/göksel inek) bir Güneş sembolüdür. Tekamül ile ilgili olarak yorumlandığında; Ra’nın (Rabb) Ademi (insanı) Sekine ile doldurduğu (kalplere huzur veren rahmet, sekinet) kutsamaya işaret eder.

Etimolojik olarak b-r-k’nin Arapça’da kök anlamı diz çökmek demek. Yani devamlı olarak sabitlenmek fiiliyle ilişkili. Devenin diz çökmesi olarak kullanılan bu sözcük zamanla bolluk, bereket ve rahmetin bir yere çökmesi suretiyle kalıcı hale gelerek sabitlenmesi, kutsanması anlamında kullanılmış.

Böylece anlamlar bütününe baktığımızda baraka kelimesinin tarif ettiği kavramı şöyle yorumlayabiliriz;

“yaratılan her şeyin saf enerjiden meydana geldiği ve her şeyi var edenin Allah dediğimiz bu saf enerji oluşu, O’nun her şeye sabitlenmiş olduğu ve her şeyin içinde var olduğu”

Ve dünya “Yaratıcının kutsadığı yaşamın barınağı”

Sevgi Yaratıcının sanat eseri olan dünyada hayat buluyor. Bedenlerimiz de ruhun kutsal barınağı. O halde bizler bir ruha sahip bedenler değil, bedene sahip ruhlarız ve özümüz onunla her an birlikte…

Baraka filmi incelemesi, the shack filmi incelemesi, baraka filmi nasıl?,  aile ile izlenebilecek film, duygus… | The shack 2017, Movie the shack,  Full movies online

Filmin analizine gelirsek…

Küçüklüğünde ağır travma geçiren Mack, babasından nefret ederek büyür. Sevgisiz ve şiddet dolu çocukluk yaşamı, her şeye olan inancını yitirmesine hatta yaratıcıya ile olan tüm bağı inkar etmesine sebep olur. Acı yüklü ve suçluluk içeren deneyimine rağmen çok iyi bir baba olur. İnançlı bir karısı ve neşeli çocuklara sahip güzel bir ailesi vardır. Ne var ki başına gelecek olan şey tüm dünyasının yıkılmasına sebep olacaktır… Her şey bundan sonra başlar. İsyanı, mutsuzluğu ve acısı giderek dayanılmaz bir hal alır. En dibe vurduğunda ilahi bir yardım gelir. Mucizevi bir değişim sunulmuştur Mack’e. Bu yardım dünya gözünün sınırlı algısıyla bakınca hiç de olası bir şey değildir. Çünkü Tanrıile bir hafta sonu geçirir Mack.

Kanıtı olmayan bir şey, değişime sebep olabilir mi? Veya değişime sebep olan bir şey hiç var olmamış olarak kabul edilebilir mi?

Ya da doğru soru şu olabilir belki de:

İyileşme varsa sebebi bulmaya, kanıtlamaya çalışmanın ne anlamı var!

Kanıtı yoktur, fakat o tüm hayatının ve her şeye olan bakışının değişmesine sebep olacak bir deneyim yaşar: “Ölüme yakın deneyim” diye bilinir bu durum. Bilincin yitirilmesi diye varsayarız bu hali. Bu zaman diliminde kişi aslında “zamanın ötesine” geçip bambaşka bir bilinç haline erişir. Seçimi o hal içindeyken yapacaktır, geriye dönüp iyileşmek ve yeniden başlamak mı, yoksa dünyadaki yaşam deneyime son vermek mi?

Mack bu sürede tüm hakikati görüp, geçmesi gereken yolların hızlandırılmış bir versiyonunu yaşar. Bilicinin kayıp olduğu varsayılan hafta sonunu bir Barakada 3 kişi ile geçirir. Biri Tanrı’dır. Aslında bu Mack’in zihnindeki Tanrı tanımıdır. Ona küçüklüğünde sevgi sunan tek kişi olan yaşlı komşusu formundadır. Bu anaç kimlikte görünür, çünkü nasıl kabul edilebilir, hissedilebilir halde ise öyledir yaratan tarifimiz.

“Takılıp kaldığımızda yardım gelir” der Mack’in zihnindeki Tanrı ve adım adım kendini idrak etmesi için hem dünyevi deneyimlerin sıradanlığında hem de tarifsiz mistik olayların inanılmazlığında yaşanan bir sürecin içinde bulur kendini. Fark etmese de öğrenme ve iyileşme başlamıştır. Hem kabul hem isyan üçgeninde gider gelir Mack bir süre.

Mack geçmişi ve sorunlarıyla yüzleştikçe düşünceleri değişmeye ve Tanrı’ya yaklaşmaya başlar. Mack uyanış yolculuğunda acılarının içinden geçtikçe ve zorlu sınavları verdikçe şifalanacak ve öfkeyi geride bırakacaktır…

Zihnindeki Tanrı şöyle der: “Sadece acını gördüğünde beni göremez olursun” Filmin en iyi düşünülmüş, en anahtar cümlesi olabilir belki de. “Acı çözümsüz kalırsa neden yaratıldığını unutabilirsin”. Öfkede, acıda, kederde, isyanda olduğumuz sürece yaratıcıyı da inkardayızdır bir anlamda. Unuturuz, hatırlayamayız acının içinde kıvranırken.

Mack de öfke içinde, yaşadığı haksızlığa isyan ederken Tanrı şöyle konuşur; “Tarifi olmayan acılardan büyük iyilikler çıkarabilirim. Ama bu onları benim yaptığım anlamına gelmez”. Ancak iznimiz olursa iyileştirebileceğini de ekler. Özgür irade vardır ne de olsa. İyileşmeyi seçmeyen iyileştirilemez.

Yaşamın adaletsizliğine, zorluklarla mücadele etmek zorunda oluşumuza, çektiğimiz acılara, masumiyetin yok oluşuna verdiğimiz tepkide kederlerin içinde kıvranırken aslında en altta yatan isyanımızı fark edemeyiz. Ağzımız O’na inandığımızı, kabul ettiğini söylerken, başımıza gelenlerin de O’ndan geldiğine ve ondan gelenin hep iyi olduğuna bir türlü inanmaz, güvenmeyiz. İhtiyacımız olduğunda bize yardım etmeyen, haksızlıklara, kötülüklere göz yuman ve hatta bazen masum insanları, masum küçük çocukların bile canının yanmasına müsade edecek kadar acımasız bir Tanrıdır belki bizimki de. İsyan ettiğimizde, “bu nasıl olur!” dediğimizde gizliden gizliye Tanrı’ya öfkelenmediğimizi kim söyleyebilir?

Oysa hiç kimsenin yaptığı yanına kalmaz der O’nun sesi. İnsanın cenneti de cehennemi de bu dünyadadır. Yapıp ettiklerimizin karşılığını bulduğumuz sonuçlardır yaşam. Suçu işleyen de bizizdir, cezayı kendimize veren de. Kendi cehennemimizde tutarız kendimizi, gardiyanın kendimiz olduğunu fark etmeden.

Yaşamda olaylar dayanılmaz noktaya geldiğinde, bıçak kemiğe dayandığında sorgulama başlar. Geçmiş deşilmelidir ileriye gidebilmek için. Affetme yolculuğu başladığında da tüm gizlenmiş güdüler bir bir ortaya çıkmaya başlar. Karanlığımıza bakıp orada ışığı yakmadan görülmez görülmesi gereken.

“Affetmeyi kimse bir anda yapamaz” der filmde Tanrı’nın sesi. Hep daha derin katmanlar vardır affedilmesi gereken, ta ki kendimizi affetme noktasına ulaşana dek.

Sonraları Mack ile Tanrı diye konuşan anne zuhurunda değildir artık. Çünkü babasıyla geçmişin hesaplaşmasını yapmıştır.

Barakada genç kız, sımsıcak ve yumuşacık sevecen koruyucu şefkatli enerjisiyle dünya anayı rölündedir. İnsan ile iletişimde olan ve birbirine derinden bağlı olan Gaia’yı, toprak anayı temsil eder. “Dostlar arasında bir sohbet olacakken siz bu hale getirdiniz” diye serzenişte bulunurken bir yandan da insanın tüm acılarının, insani duygularla akıttığı o çok değerli gözyaşlarını biriktirir. Hiçbirinin de boşa dökülmemiş olduğunu anlatırcasına yasın iyileştirici yanını onurlandırırken. Zihnimizin karmaşasını gösteren o otları temizleyip cennet bahçesine çevirmemiz gerektiğini de anlatır Mack’e.

Mack’in kendine en yakın hissettiği varlık ise barakadaki genç adam rolünde karşımızdadır. Genç adam, Mack’i dinler, arkadaşlık eder, sorularına cevap verir, elinden tutar. “Geçmişe bakma bana bak derken” onu cesaretlendiren, “birlikte yaptığımızda kolaylaşır” diyerek suyun üzerinde onu yürüten parçasıdır o Mack’in. Tanrı ile arasındaki köprüdür, Tanrıyı bilen, onunla birlikte olan öz varlığıdır, yüksek benliği, kutsal ruhudur. O’nun sesini hatırlatır. Elinden tutar, rehberlik eder, fakat zihin-bedeniyle aşması gereken, idrak etmesi gereken noktalarda onu deneyimle baş başa bırakır.

Mack, her şeyi tüm açılardan gördüğünde, bağışlamayı gerçekleştirebildiğinde seçim yapma vakti de gelir. Yaşamı seçer. Barakada bilincine vardığı hali ve desteği de yanına alarak dünyaya döner. Hastane yatağında uyandığında o barakaya aslında hiç gidememiş olduğunu öğrenir. Ama bunun önemi yoktur, değişen zihnine kanıt sadece hissettikleridir, bilincine yerleşen o haldir. İçindeki Ben’i, Tanrı’yı bulmuştur. Kanıt arayan sadece içine dönüp bakarsa görebilir. Şah damarımızdan da yakın olanı başka nerede bulabilir, nasıl bilebiliriz?

Böylece Mack yeniden uyandığında, “ölmeden öldüğünde” başka bir yaşama başka bir Mack olarak doğmuştur. Görünürde değişen bir şey olmamış olsa da, çok şey değişmiştir. Mack’in bu değişimi şimdi ondan diğerlerine de yayılmak üzere genişleyerek büyümeye devam edecektir.

Sadece acıyı gördüğümüzde veya korktuğumuzda göremez oluruz…