Hayat “Musavvir” esmanın her an tecelli etmesidir
Hat sanatının modern yorumcusu Emir Rıfat Işık… Kariyerine endüstriyel tasarım ile başlamış, kısa zamanda uluslararası başarılar elde etmesine rağmen hepsini geride bırakarak iç sesini takip etmiş. “İnsanın ruhuna bir mana tohumu emanet edilmişse ne yaparsanız yapın zamanı geldiğinde o sizi uyandırıp değiştirip dönüştürüyor” diyor.
Kadim olanın modernleştirilmesi günümüz dünyasında daha çok insana ulaşmayı ve gönül tellerine yeni bir titreşimle dokunabilmeyi sağlıyor. Böylece bilmediğimizi bilir, anlamadığımızı anlar, hisseder oluyoruz. Geleneksel olan da evrimleşiyor, farklı bir anlayışla bütünleşiyor, güncelleniyor ve şimdiye taşınıyor. Ruhunun sesini dinleyen her hakikat yolcusu kadim olanı tekrardan bugüne taşıyor belki de, devraldığı mirası kuşaktan kuşağa aktarmak için yeni yollar yaratıyor.
Emir Rıfat Işık resmi, hat sanatı ve tasavvuf yorumlarıyla buluşturan genç bir sanatçı. Eserlerini, aşkın coşkunluk hali içinde yazdığını söylediği satırlarla sosyal medya hesabından paylaşıyor. Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan Emir Rıfat Işık, kariyerine endüstri ürünleri tasarımcısı olarak başlamış. Türkiye ve dünya çapında birçok tasarım öldü almış ve projelerinden biri Cambridge Üniversitesi’nde ders kitaplarında örnek çalışma olarak yer almış. Ancak herkesin peşinden gittiği ve başarı olarak gördüğü şeyler bir süre sonra onu tatmin etmemeye başlamış.
Önce biraz kendinizden bahseder misiniz? Kariyerinize endüstriyel tasarım ile başlamış, kısa zamanda uluslararası başarılar elde etmiş, fakat sonra bambaşka bir yaşam tarzını seçmişsiniz. Öncesi ve sonrası dediğiniz bir kırılma noktası var mı hayatınızda?
1987 Manisa doğumluyum. Çocukluk yıllarından başlayan güzel sanatlara eğilim üniversite için İstanbul hayali kurmamla hayata geçti ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri ürünleri tasarımını bitirdim. O dönemde kendimi en iyi ifade eden mesleğin içindeydim. Endüstriyel tasarım ile başlayan maceram zaman için pek çok marka ürün kişi ve hizmetin kreatif ve tasarım direktörlüğünü yapmamla devam etti. Uzun bir yol başladı. Fakat madde dünyasında olmak bana iyi gelmedi. Mana tohumunu taşıyıp, madde içinde arama yolculuğuydu bu süre belki de… Çocukluğumdan bu yana manayı içinde taşıyan biri olarak sadece madde dünyasında varlığını sürdürmek ve burada yer edinerek hırs, ego, rekabet ve pazarlama dünyasının içinde bulunmanın başarılı olmama rağmen ruhuma iyi gelmediğini hissetmeye başladım. Ani bir kırılım ve yeni bir aydınlanma niteliğinde değildi aslında. O döneme dair pek çok hal ve manevi işaretlerimi izleme hissim zamanla kendimi kendimden ileriye taşıdı ve başkalarının peşinden gittiği atfedilen değerler benim için anlamını yitirdi. Beş yıl önce iç dünyamda görünür biçimde maddeden manaya yolculuk başladı. İnsanın ruhuna bir mana tohumu emanet edilmişse ne yaparsanız yapın o sizi uyandırıp değiştirip dönüştürüyor zamanı geldiğinde. Ama sanıldığı gibi üzerindeki iyi kötü güçlü zayıf hallerini sıyırıp atarak başkalaşmak değil, kendinle hemhal olmayı öğrenmek, kendini de ortadan kaldırıp, zerreden kürreye bütün olma hırkasını giymeye niyet etmektir düşülen yol.
“Her harfin bir ruhu olduğuna inanırdım ve gerçekten öyledir. Harfler manayı içinde barındıran kodlardır.“
Hat sanatına nasıl yöneldiniz? Bu konuda bir eğitim aldınız mı?
Yaptığım şey hat sanatı değil tabi, hat dersek klasik hat sanatı ustalarına saygısızlık etmiş olurum. Tasavvuf art diye nitelendirebilirim. Güzel sanatlar mezunuyum ancak klasik sanatlar ile ilgili bir eğitim almadım. Harflerin kıvrımları ve estetik duruşları çocukluğumdan beri gözüme takılırdı. Her harfin bir ruhu olduğuna inanırdım ve gerçekten öyledir. Harfler manayı içinde barındıran kodlardır. Mana ve şekil itibariyle Alem ve insan ile ilişkilidir. Çoğu zaman sanatsal çerçeveden bunu gün yüzüne çıkarmaya gayret göstermekteyim. Her harf manayı taşıyıcı, o mananın enerjisini ulaştırmaktadır.
“Bizler emaneti taşıyan dönüştürücüleriz, hikaye anlatıcısıyız”
Sosyal medyada yaptığınız paylaşımlar çok beğeniliyor. Hat sanatı ile birleştirdiğiniz resimlerinizde gizlenen manaların yanı sıra altlarına yazdığınız tasavvufi yazılarınız da etkileyici. Eserlerinizi görsellikten öteye taşıyan nedir?
Teşekkür ederim. Hat sanatının tipografik öğelerini figür ile birleştirdiğim bunu da paylaşırken anlık altına yazdığım cümleler ile pekiştirdiğim bir ifade biçimi oldu. Ne sadece resim ne sadece yazıydı. Figür, tipografi ve yazdığım alt metinlerin plansız ve kendi akışında olan aşkınlık çoşkunluk hali diyebilirim. Bizler emaneti taşıyan dönüştürücüleriz, hikaye anlatıcısıyız sadece. Bu çalışmalar ise bir görsel öğe olmanın ötesinde gönül tellerine dokunan yansımaları yarattığını hissediyorum ve pozitif etkileşimler alıyorum. O ilham okyanusundan ne kadar verirse ben o kadar yazmaya çizmeye devam edeceğim.
Tasavvufa olan ilginiz nereden geliyor?
Dedelerim Dergâh kökenli ve tasavvuf yolunda hakkıyla yürüdüklerini düşündüğüm insanlar. Yaş olarak onları hatırlamıyor olsam da emanetleri hep ruhumdaydı. Ailede manayı bu kadar dışarıya taşıran yolculuğuna insanları da ortak eden tek kişi ben oldum. Plansız ve hedefsiz ve ansızın… Çocukluğumun mana işaretlerini ruhumun sesini takip ettim ve gönül iklimlerimden geçerek şu anki yansıyan Emir haline geldiğimi gördüm. Yolculuk gelişim ve dönüşüm devam ediyor doğrularımız ve yanlışlarımızla.
Sanat ile tasavvufu birleştirme fikri nasıl doğdu? Resimle hattı birleştirmek de özgün bir yorum. Bu anlamda modern bir bakış açısı getiriyorsunuz. Neler söylemek istersiniz bu konuda?
İlk zamanlarda ufak tefek eleştirenler oldu, belki de bu zamanda kadar alışılmışın ötesinde bir anlatım ve uygulama biçimi olduğundan klasik cenahtan yadırgayanları hatırlarım. Ancak büyük çoğunluğu farklı bir frekanstan yakaladı ve kendinden bir parça görüp içine aldı. Kendime notlarım ve eskizlerim olan an yansımaları tuvallerde kagıtlarda yazılarda vucud buldu. Rüyalarım, insan ve doğa daima yol göstericim ve ilham kaynağım oldular. Bazen bir şeyi nasıl yapacağını bilirsin ama bunu nasıl bildiğini bilmezsin. Çünkü senden öte olan bir güç vardır ve sadece teslim olursun verdiklerine. İz bırakır insan her nefesinde. Peki nasıl bir iz bırakacaksın hayata? Sazınla, sözünle, elinle, dilinle, halinle üreterek mi?… yoksa söylenerek mi, karanlık düşüncelerini kelama dökerek mi? “Çıkar kendini aradan, kalsın Yaradan” sözünü yanlış anlayıp, anahtarı kalbinde saklı olan kendin ile meşgul olmayarak mı? Kusuru kendinde değil başkasında arayarak mı, herkesin senin bir aynan olduğunu anlamayarak mı gideceksin bu Âlemden? Nasıl bir kalp ile döneceksin? Kendini gönül topraklarında nasıl gömeceksin?
“Yaratım en an devam etmekte, yeryüzüne yağmur gibi inmektedir. Bunun bir parçası olduğunu bildiğinde muhakkak insan kendine düşen payı arama eğilimine girmelidir.”
Sanatçı ruhunu besledikçe üretiyor. Siz nelerle besliyorsunuz kendinizi, nelere yakın nelerden uzak duruyorsunuz mesela?
Allah, tabiat ve insan kavramları benim için en mühim kapıdır. Bu kapının anahtarı insanın gönül dergahında gizlidir. Bu üçünün peşinden gitmek, çokluktaki tekliği yaşamak, görmek özümsemek ruhumu beslemektedir. Haller, durumlar, duygular, kelamımı ve fırçamı beslemektedir. Hayat Musavvir esmanın her an tecelli etmesidir. Yaratım en an devam etmekte, yeryüzüne yağmur gibi inmektedir. Bunun bir parçası olduğunu bildiğinde muhakkak insan kendine düşen payı arama eğilimine girmelidir.
Bir tablonuzun oluşma süreçlerini anlatır mısınız?
Tüm oluşum süreci plansız kendi enerjisi ile meydana geliyor. Anlık gözlemler notlar zahir ve batındaki tefekkür halim hikayesini şekillendiriyor. Görsel için küçük eskizler, devamında büyük tuvallerde son halini alıyor. Akrilik mürekkebi ve akrilik ile çalışıyorum. Alt metinlerini ise anlık yazıyorum. Aynı resim üzerinden defalarca yazı yazmam gerekse her seferinde farklı bir köşesinden pecere aralıyorum cümlelerde.
Bir sanatçı neyi yansıtır sanatına? Hasretini mi yoksa kendinde olanı mı?
İnsan yeryüzüne geldi ve hasrete düştü. Hasretten vuslata varacak olan elem, keder ve sevinç dolu yolculuğu başladı. Hem kendinde olanı, hem varmak istediği hallerini anlamak ve anlatmak eğiliminde olacaktır.

Yusufçuğun kanadında geçen bir ömür. Bir nefes ile narin, zalim ve kısa… elbet duyacak, bulacak insan, ihtiyacı olanı kendinde arasa. Âdem senin aynalarında kayboluyor ve ben sabırla seni arıyorum. Sevmeye çölün ruhunda ‘Ahwak’ denir. Ey varlığın ve aşkın sahibi biliyorum… sadece sevmiyor, seni kendimde barındırıyorum.

Âdemin ömrü yol olmuş, ruhu ve bedeni bir at gibi oradan oraya koştuğunda… bazen coşup, bazen durduğunda… bazıları sevgisizliği, arsızlığı ve bitmeyen kibriyle atını gönül çöllerinde susuz bırakıp kuruttuğunda… fâni insanın kayıp giden hayatı sonsuzluğa vardığında, bu dünya da bir gün insanın tamamen buradan ayrılmasıyla yok olacak. Yollar, yolcular, atlar suretlerinden sıyrılacak.

Bir kuş gibi göğün yollarına düştü ruhun… kâh yere indi çamurlarında kirlendi, kâh suyunda pak olup temizlendi. Halden hale geçti, bir kuytuda gizlendi. Ey sessizlerin sesi… Gönül sustu dil söyledi, dil sustu gönül dillendi…
EMİR RIFAT IŞIK’TAN…
“Bakan gözlerin hakikatini anlamalı… Aynaya bakan camı görür, ruhuna bakan can’ı görür. Uyan! beyhude hallerde geçmesin ömür… Hâllerden hâle geçen, kendinden çok başkasıyla meşgul olan insan… Kimsenin kendini görmediği, kırık camlar ardına gizlediği, diline geleni söylediği, fitneli kalbiyle izlediği, zayıf anında seni yıkmak için fırsat beklediği zamanlar… Rab bahçesinde hala kendini göremeyen Gül’üm, cam’da, can’da, gül’de sensin… bu ettiğin kendine zulüm. Bir büyüğün söylediği gibi “Ben içimdeki Yezid’le meşgulüm”
“Böbürlenerek gezdi insan sevgisizleştikçe. Denge dengesizleşip, kötülük yayıldıkça. Dal kırılmış, ağaç kurumuş, hayvanlar ölmüş, kalpler katılaşıp, kadın ağladıkça, nefesler daraldıkça… öyle çektiler elleri dünyadan, tanrıcılık oynayan insan kendini ilahlaştırdıkça. Ey madde dünyasında kaybolan garip ruh… kayboldukça sen, ruhun solacak. Aydınlık için karanlığın içinden geçmek yakın. Dünya girdabına düşmemişler buradan çıkacak.”
POZİTİF DERGİSİ 2020/04 TARİHLİ 37. SAYIDA YAYINLANMIŞTIR
Röportaj: Burcu Öztınaz Kömürlü