Esra Uyman

Haydi UYAN artık

Yaşamın bir illüzyon olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. En azından bu konularla ilgilenenler bu konuda hem fikir. Ancak zihnimiz bu bilgiye kolay ikna olmuyor. Bir kez ikna olduğunda ise perdeler kalkıyor ve orijinal planımız bize görünür oluyor.

Esra Uyman sıradışı bir kişilik. Metafizikçi olmak için biraz da uçuk kaçık olmak yerinde bir özellik olmalı. Görünmeyeni görünür kılmak, kabul edilemez olanı kabul edebilecek bir zihni gerektiriyor bazen… Esra Uyman hem bir resim heykel sanatçısı, hem bir modacı, bir ayakkabı tasarımcısı hem şamanik öğretiler rehberi ve bir metafizik eğitmeni. Metafiziği ve verdiği seminerlerin içeriğini konuşmak üzere buluştuk. Ama aradaki bağlantıyı kurabilmek için onu tanımak, yaşam masalını öğrenmek de lazımdı. Esra Uyman; İzmir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Resim Heykel bölümünden mezun olduktan sonra Moda Aksesuar Tasarımı okumuş. Öğrencilik yıllarında ayakkabı tasarımcısı olarak çalışmaya başlamış. Daha sonra İstanbul’da moda dünyasının tam göbeğine hızlı ve sıradışı bir giriş yaparak Damat Tween Aksesuar departmanını yönetmiş ve kişiye özel Tasarım bölümünü kurup birçok ünlü ismi giydirmiş. Buradaki işini mesleğinin zirvesindeyken bırakıp kendine ait bir erkek giyim markası kurmuş. Tüm bu işleri yaparken yaşamı boyunca da hep kendini sorgulamış ve keşfetmeye çalışmış. Kendini tanıma yolculuğunda Amerika, İngiltere, Güney Afrika ve Peru’da birçok eğitim almış ve şamanik seremonilere katılmış. Şimdi birikimlerini insanlarla paylaşıyor ve uyanmaları için bir ışık yakıyor. Kendine ait bir ayakkabı markası da olan Esra Uyman bu işi de çok severek yaptığını ve hiç vazgeçmeyeceğini söylüyor. Bir yandan da metafizik eğitimleri veriyor. İstanbul’da verdiği eğitimlerin ismi Uykudan Önce ve Uyandıktan Sonra adıyla 2 aşamalı. Daha ileri seviye bilgilerin anlatıldığı ve enerjisel çalışmaların yapıldığı başka bir eğitimi daha var. Fethiye’deki 4 günlük çalışmaya da “Yaşam Masalı” adını vermiş . Esra Uyman’la sohbetimiz çok keyifli, bol kahkahalı ve bir o kadar da derin içerikliydi. Doğallığı ve samimiyeti satır aralarında size de yansıyacaktır mutlaka. Keyifle dalın bu masalın içine… Keşfedeceğiniz çok şey olacak!

Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Metafizikçi ve modacı kimliğinin ardındaki Esra Uyman nasıl biri?

Çocukluğumdan beri hayata karşı tanınan, kabul edilen kuralların dışında bir tavır içindeydim. 13 yaşında İzmir’de güzel sanatlar lisesinde yatılı okumaya başladım. O zaman kendime ilk sorduğum soru şuydu: “Esra bu senin geri kalan yaşamının ilk günü! Şimdi seni kimse tanımıyor, nasıl bir hayat istersin kendine, nasıl bir insan olmak istersin?” Böylece kimliklerimle şımarıkça oynamaya başladım. Bütün süreçlerde insanların üstünde kendimi denerken hep kendimde eksik bir şey buluyordum. Hiçbiri tam olarak ben değildim. Sonra dedim ki “hayat böyle olmamalı!” ve artık içimde bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım. Kimliklerden sıyrılma arayışı böyle başladı sanırım.

Kendinizi diğer çocuklardan farklı mı hissediyordunuz o zaman?

Kavanozda gibi hissediyordum kendimi. İlkokul 5. sınıfa kadar ‘öğretmenim’ deyip parmağını kaldıramayacak kadar utangaçtım. Kimseyle konuşmuyordum, resmen ayrık otu gibi bir çocuktum. 5-6 yaşlarında uzaylı olduğumu düşünürdüm ve balkona çıkıp ağlardım ‘gerçek annem babam beni gelip alacak uzaydan’ diye. Ailemle aram kötüydü ve liseyi okumak için başka bir yere gitmem lazımdı, burada kalamam diye düşünüyordum. Bir çare bulup gidecektim, kafama koymuştum. Kısacası garip bir çocuktum aileme göre. Onların istediği gibi değildim; ders çalışmıyordum, içine kapanık bir tiptim, kimseye gidip gelmezdim ve onlara göre sürekli yalan da söylüyordum. Bir kenarda oturup saatlerce hayal kurardım. Arkadaşlarıma “ben güzel sanatlar lisesine gideceğim” deyince Esra uydurdu yine bir şeyler diye baktılar.

Resim çiziyor muydunuz o zamanlar?

Ben kalemlerimle doğdum herhalde. O zaman herkes çizebiliyor sanıyordum. Çizmiyorsa güzel boyası olmadığındandır diye düşünüyordum. Annemlere güzel sanatlar lisesine gideceğimi söyleyince ‘öyle bir lise yok’ dediler. Ama ortaokuldan mezun olduğum sene güzel sanatlar lisesi açıldı ve ben ilk mezunlarından oldum. Nasıl bir kaçma isteğim varsa böyle bir yaratım yapmışım  Kendimi ifade ettiğim tek şey çizmekti o dönem. O sebeple okul inanılmaz güzel geçti benim için. Bizi çok iyi yetiştirdiler. Üniversiteye birincilikle girdim ama sonra baktım ki okulun eğitimi hiç bana göre değil. Çünkü lisede öyle iyi eğitilmiştik ki, üniversite bana başlangıç seviyesi gibi geldi. “Niye böyle bir sistem var, niye ben istediğim derse giremiyorum?” diye isyan edip o dönem delirdim. Sadece hiç görmediğim ve bilmediğim derslere giriyordum, böylece ben de kendime bir yeni bir keşif alanı yarattım orada. Sistemle ve kendimle mücadele verirken bir yandan da bu durumumu düzeltme isteğim artıyordu. “Ben neden böyle ayrık otu gibiyim, neden kimseyle anlaşamıyorum” diye sorguluyordum. Görünürde herkesle iyiydim, eğleniyorduk ama sanki içerde üç metre ilerden duruyordum insanların karşısında. Hiçbir şeyin tam olarak içinde değilim ve başka görüyordum dünyayı. İçinden çıkamadığım çok kötü bir haldeydim anlayacağınız.

O dönem nasıl keşfetmeye çalıştınız kendinizi, nasıl çıktınız bu durumdan?

Yazıyordum ve yazarken öğreniyordum. Öyle bir durumum vardı ve ki hala öyle. Merak ettiğim ve bilmediğim konuyu yazarım ve öğrenirim. Hatta şimdi yazıklarımı ‘ilk günah’ isimli bloğumda paylaşıyorum.

Bilmediğiniz şeyi nasıl yazıyorsunuz?

Mesela içimde beliren soruya veya hisse odaklanıyorum ve bir şekilde sadece o hissi tarif eder bir yazı yazıyorum. Yazarken keşfediyorum. Lise yıllarında yaşamımdaki tekrarlardan boğulmuş haldeyken yazdığım bir denemede zamanın lineer olmadığını, küresel olduğunu yazmışım mesela. Tekrar algısı ve zamansızlık kavramı üzerine şemalar çizmişim. Şaka gibi ama şimdi dönüp baktığımda o zaman kendi kendime yazdıklarım şu anda konuştuğumuz küresel zaman açıklamaları, bunu yazmışım gerçekten… Yazma halim sorularımın hepsini bir şekilde cevapladı.

Okuldan sonra nasıl bir giriş yaptınız modacılığa?

Hayatımdaki her şeyi önce kafamda kurdum. Sanırım zihnimde resmini çiziyor ve uygulamaya geçiyordum. İzmir’de otururken dedim ki ‘ben burada kalmak istemiyorum!’ Bir gün bir kağıt aldım elime ve hedeflerimi yazdım “2000 senesinde kendime bir iş yeri açacağım. İtalya’ya gidip bir ayakkabı firmasında çalışacağım ve sonra gelip Damat Tween’de işe gireceğim”. Bir gazatede ilanlarını görüp cv’mi gönderdim. Sonra atlayıp kesin beni çağıracaklar diye İstanbul’a geldim. Fakat ‘havuza attık cv’niz’i dediler. Ben de telefon açtım “beni o havuza atarsanız boğulurum. Ama önünde sonunda bir dükkân açıp size rakip olurum” dedim. Sanırım ‘kim bu deli’ deyip çağırdılar beni. Bir buçuk ay sonra orada aksesuar bölümünün başına geçtim.  Çok keyifli zamanlar geçirdim orada. Orası benim neredeyse o zamanki bütün hayallerimi gerçekleştirebildiğim ve bunun için alan sağlayan bir yer oldu. Ama sonra bir gün bana yine geldiler . “Bu hayat hep böyle mi devam edecek!” dedim. Bu benim bir paternim. Bir yere kadar geliyorum ve bu noktadan sonra devam edip tekrara düşmek bana yetersiz geliyor. Yeni bir şey yapıp onun da üstüne çıkmam gerekiyor diye düşünüyorum.

Peki sonra ne yaptınız?

Oradan ayrıldım ve kendi şirketimizi kurduk eski eşimle. Bir anda ihracat yapan bir firma haline geldik. İşlerimiz de hayatımız da gayet keyifliydi. Başlıklara bakınca yaşamdan isteyebileceğim neredeyse her şeye sahiptim. Peki ben niye mutsuzdum… İçimde dolmayan ve tarif edemediğim bir boşluk vardı. Psikiyatriste gitmeye başladım, bir süre devam ettikten sonra bana yazdığı ilaçları kullanmayı reddedip doktor ziyaretlerimi bitirdim. Amacım günü geçirmek değildi, anlamak istiyordum. Sonra spiritüel çalışmalara bunlar ile ilgili kamplara gitmeye başladım. Kendime dair çok şey keşfettim, güzel yüzleşmeler yaşadım. Fakat bir yerden sonra yine daha fazlasını istedim. Her zaman daha fazlası vardır. Yaşamımda istediğim her şeyi yaratabiliyor olmaktan fazlası. Dünya yaşamı maddi istekler ve titrlerden ibaret olamazdı! Benim derdim kendimi gerçekleştirmekle alakalıydı. Bir işte başarılı olmak kendini gerçekleştirmek değildi benim için.

Neye ihtiyacınız vardı peki kendinizi gerçekleştirmek için?

Benim kendime ihtiyacım vardı. Bir süre hiçbir eğitime katılmadım. Kendi ruhsal rehberimi, öğretmenimi beklemeye başladım. Gerçekten de bana rehberlik edecek ve benimle çalışacak bir ustaya ihtiyacım vardı. Tam o aşamada metafizikçi Louis F. ile tanıştım. Sonra da hep onunla çalıştım zaten. Anlattığı her şey hayatımda hiç duymadığım yeni şeylerdi ve dedim ki; “tamam ben olmam gereken yerdeyim”. Ondan çok şey öğrendim. Hayatımda büyük değişiklikler oldu; üzerimdeki o şımarık ve tatminsiz Esra hali gitti ve artık kendini gerçekleştirmek için sorumluluk alan Esra’ya doğru yola çıktım diyebilirim.

“Dokunduğun her şeyi bir başkasına iletmenin, başka bir kardeşinin elinden tutmanın her zaman bir yolu var.“

Kendizi arayışınız sürerken iş hayatından da hiç kopmadınız sanırım. Kendi markanız için ayakkabı tasarlamaya devam ediyorsunuz değil mi?

Evet, ayakkabı tasarımlarıma devam ediyorum. Çünkü çok eğlenceli bir şey benim için. Tanımadığım insanlarla da beraber yürümek bu. Bence dokunduğun her şeyi bir başkasına iletmenin, başka bir kardeşinin elinden tutmanın her zaman bir yolu var.

Tüm bu süreçlerden sonra metafizik eğitimleri veriyorsunuz. Metafizik nedir? Nasıl tarif edersiniz?

Metafizik adı üstünde fizik ötesidir. Her şeyin bir düzeni var ve yaşam gerçekten matrix hikayesindeki gibi çok güzel işlenmiş bir kurgu. Metafizik evrenin tüm işleyiş sistemlerini inceler. Bütün dünya döngülerini, dinler tarihini, insanlık tarihini, herkesin birbiriyle olan enerjetik bağlarını ezoterik bilgileri kullanarak araştırır. Bu bilgilerle alt metinleri okur. Her hikayenin katmanları vardır. Aslında her şey; insan da öyledir, bir kitap da öyledir bir film de, bir yaşam da…

Metafizik illüzyonun dışına çıkıp gerçeği görmene olanak sağlar. Planın saf haline tanıklık edersiniz. Beş duyunuzu tüm potansiyeli ile kullanmak ve fizik ötesi duyularınızı keşfetmek, zihin ruh beden algısını hizalayıp anın içindeki sonsuzluğa dokunmanız için minimum şansı verir. Yaşamı, kendimizi, akıl, niyet ve yüksek benliğin yardımıyla anlamamıza ve dönüştürüp iyileştirmemize yardım eder. Aslında kısaca yaşamla beraber akmanız için size yoldaşlık eder ki bu da ilahi bir yolculuktur.

Metafizik araçlarından söz ettiniz. Nedir bunlar?

Metafizikte olmazsa olmaz toollarımız (araç) vardır. Hepimizin bir alet çantası var diyebiliriz aslında; görme duyma algımız, hislerimiz… Hepimizin farklı yetenekleri de var. Bunları keşfetmek bizim sorumluluğumuzda. Gözlemci önemli bir araçtır ve onun ile ile hem fark eder hem de idrak sistemini geliştiririz.

Nedir gözlemci? Nasıl kendimizin gözlemcisi olabiliriz?

Kendini ensende başka bir göz varmış gibi izlemen gerekiyor. Hangi duyguyla ne yapıyorsun, o duygu sende neye hizmet ediyor, bunu yaparken bedeninde ne tür değişiklikler oluyor ve başkasında nasıl bir şey değiştiriyorsun, aynı zamanda çevren nasıl değişiyor? Tüm bunların hepsini aynı anda gözlemleyebilme tekniğidir. Yani zihni uyandırıp olması gerektiği gibi kullanmayı öğretiyoruz metafizik eğitimlerinde. Şu anda hepimizin zihni bir depo gibi. Bir sürü şeyle dolu ama ne olduğu konusunda bir fikrimiz yok. Çöplük gibi bir nevi, ama aslında sadece düzensiz. O odaya giriyoruz ve düşüncelerimizi gözlemlemeye başlıyoruz. Bu gözlem sonucunda kendimizin blueprint (orjinal halimiz/mavikopya) bir haritasını çıkarıyoruz. Sen nasıl bir insansın, sana verilmiş armağanlar neler onları buluyoruz. Blueprint haritamız bize “sen şu özelliklerde bir varlıksın” diyor. Aslında hepimiz bir Tanrı parçacığıyız, ilahiyiz. Dolayısıyla hepimiz her şeyi görebilecek ve değiştirebilecek vizyona sahibiz. Bu sebeple orijinal planımızı gördükten sonra bunun da üstüne çıkmamız gerekiyor. Yani yaratıcı aşamaya geçmemiz lazım. Her zaman bir adım ötesi vardır ve bu niyetle yola koyulduğunda başaramayacağın, değiştiremeyeceğin hiç bir şey yoktur.

“İnsan kendi varlığına ve gücüne ikna olduğunda gözündeki perdeler kalkar”

Kendi kendimizi mi ikna etmemiz gerekiyor aslında? Yeterli ve değerli olduğumuz, bir şeyleri başarabileceğimiz ve değiştirebileceğimiz konusunda…

Biz hep hatırlamak kelimesini kullanırız ya. Bana hep saçma gelirdi neyi hatırlıcağız ki derdim. Bir türlü içime oturmazdı. Carlos Castaneda’nın bir kitabının başında der ki: “Bütün bu süreçleri senin kim olduğuna seni ikna etmek için yapıyoruz”.  İnsan ne zaman ki ikna oluyor buna ve işte o zaman gözündeki perdeler kalkıyor. Sen zaten bunları kullanıyorsun, zaten bunları yapıyorsun ama yapmadığına inandıran bir sistem var içeride. Dualite sürekli seni kandırıyor fakat zihni de ikna edip yürümeye başladığında, asla geri dönüp bu gerçek mi bu ilüzyon mü demiyorsun. Senkron halde hareket ediyor oluyor herşey. Kendi üzerinde çalışmayı gerektiriyor.

İçimizde bizi sabote eden bir sistem var. Aslolan kendimizi aşmak sanırım, kendi karanlığından kendini kurtarmak gibi…

Toprağa tohum atarsın ve bir kısmı ulaşır yukarı. Bazıları güneşi bulur bazıları bulamaz. Hepimiz önce karanlıktayız ve karanlıkta gözlerinin görüyor olması lazım. Bunların hepsi bunun eğitimi zaten. Bu haldeyken bile görebiliyor ol. Neler geliyor bil, korkularını fark et, anla ve bir sonraki aşamaya geç. Işığı buldun mu? Bulduysan git şimdi bunu köklerine anlat. Bu temizlenmek, arınmak vs değil, bu büyürken dış kabuğunu kırmak demek. Evet bu cesaret ister, ama sadece bir adımdır ve ondan sonra kendiliğinden olur.

Peki bu kabuğu kırmak için sürekli gözlemci olarak mı var olmamız gerekiyor hayatın içinde?

Gözlemciyi bir kez çalıştırdığında artık zihnine yeni bir format atmış, yeni bir program yüklemiş oluyorsun. Bizim özümüz zaten gözlemcidir. Bizler kendisini düşünceleri sanan varlıklarız. Aslında fabrika ayarlarına geri dönüyoruz. Özümüze dokunduğumuz anda bize hizmet etmeyenler bir kabuk gibi dökülecektir zaten. Gözlemciyi çalıştırdığında yargılamıyor ve kritize etmiyorsun. Olay dikkati dışarıdan içeriye almak. Gözlemciyi çalıştırmak demek başkalarını değil kendini, düşüncelerini gözlemlemek, kendini iyi ya da kötü yönde yargılamayı, etiketlemeyi bırakmak demek. Yanlış birşey söyleme ihtimalin yok, çünkü mükemmel ilahi bir sistemin içindesin. Bunu hücrelerine kadar biliyorsan söylediğini ve yaptığını yargılayamazsın zaten. Kendi yaşadığın içsel olayların sebeplerini, bunun nasıl doğduğunu ve neye hizmet ettiğini, yani senin hangi gizli ajandana hizmet ettiğini fark ediyorsun gözlemle. Mesela neden böyle davranıyor olabilirsin? İlgi çekmek için, yalnız kalmamak için, sevilmek için….

Kendi merkezinde olduğunda geçmiş yok, gelecek yok ve sen her anda, her adımında “birlikte-yaratan”sın…

Gizli ajandamızı fark ettiğimizde bunu nasıl değiştirebiliriz?

Bunları gördüğünde yine yargılamadan bakmaya devam etmek gerekiyor. Bunu şu sebeple yapıyorum deyip yapmamaya başlıyorsun. Burada bir seçim devreye giriyor. Orayı artık beslememen gerekiyor. Bu yavaş yavaş seni şimdiye kadar oluşturduğun travmalardan, paternlerinden söküp çıkarmaya başlıyor. Böylelikle aynı zamanda kişisel çekim gücünü geliştiriyorsun ve dolayısıyla kendine sadece, senin merkezinde hissettiğin şeyleri çekebiliyorsun ki onu genişleterek tüm illüzyonu değiştirebilirsin. Artık yaşamın içindeyken herhangi bir nedenle merkezinden kaçsan ve duygulara düşsen bile, düşerken fark et ve kendini merkezle. İşte o zaman inanmak değil bilme haline gelirsin. Ve bildiğin zaman her şey duyduğun, gördüğün halde olur ve yarattığın her şey de şöyle olur: “gelecek diye bir şey yok, her adımında birlikte yaratan olursun. Teslimiyet o anda gelir. Çünkü bilirsin ki tüm benliğin ve her şey seninle aynı anda hareket ediyordur, aynı hizadadır ve sen yürürken neyse niyetin onun ihtiyaçları doğrultusunda yaratımlar yaparsın. Teslimiyetle aynı anda gelir olması gereken. Bu çaba işi değil. Nefes almak gibi. Nefes alır gibi yaratmak ve nefes alır gibi hareket etmek ve nefes alır gibi teslim olmak. Aslında metafiziğin birinci seviyede öğrettiği bu. Sonrasında yaratırken bir amaca da hizmet etmeye başlarsın.

Yüksek bir amaca hizmet ettiğinde sen tek başına bir kurgunun hizmetkarı değilsindir. Seninle beraber aynı yola hizmet eden tüm yüksek varlıklar da seninledir mutlaka. Ve ne söylenmesi gerekiyorsa, ne yapılması gerekiyorsa yapılır. Görünende ve görünmeyen de…

Nasıl bir amaca hizmet mesela? Kendimizin orjinal planına, blueprint haritasına ulaştığımızda nasıl bir değişim yaratabiliriz?

Kendisini görmüş, Tanrı parçacığına ulaşmış insanların birlikte yaratacağı dünya bambaşkadır. Dünyanın işleyen sistemini ve var olan güçleri hepimiz biliyoruz. Devlet sistemleri birer güç mesela..  Para bir güç, inanç sistemleri, şiddet, savaşlar. Ve tüm bunları yöneten bir enerji sistemi var. Sen o sistemin üzerine çıkmazsan bu oyunun bir parçası olmaya devam edersin. Peki bunu nasıl değiştirebilirsin? Ancak bu ilüzyonları görüp, bunlarla alakan olmadığını anladığında değiştirebilirsin. Sen sistemin bir parçası olabilirsin ya da sistemin üstüne çıkıp onu değiştiren olabilirsin. Biz Tanrı’nın eli koluyuz, gözüyüz, sesiyiz. Duymakla ve bunu ifade etmekle yükümlüyüz. Korkularımız yüzünden söylemek istediklerimizi söyleyemiyoruz, yapmak istediklerimizi yapmıyoruz. Bu korkularımızı artık aşmamız gerekiyor. Herkes istese de istemese de bütüne hizmet ediyor zaten. Yapmaya çalıştığımız bu hizmeti bilinçli olarak yapıyor hale gelmek. Bu da yaşamının sorumluluğunu almak demek. Yüksek bir amaca hizmet ettiğinde sen tek başına bir kurgunun hizmetkarı değilsindir. Seninle beraber aynı yola hizmet eden tüm yüksek varlıklar da seninledir mutlaka. Ve ne söylenmesi gerekiryorsa, ne yapılması gerekiyorsa yapılır. Görünende ve görünmeyen de…

Metafizik bir nevi gerçek dünyaya adım atmak gibi!…

Yaşamın bir illüzyon olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. En azından bu konularla ilgilenenler artık bu konuda hem fikir. Metafizik araçları ile illüzyonu kaldırıp gerçekleri görebilir hale geliyorsun. Aslında metafizik der ki: sana minimum şansı veririz ve sen onu maksimum şekilde kullanırsan her şeyi görebilen ve yapmak istediğini yapabilen olursun.

Eğitimlerinizden bahseder misiniz?

İstanbul’da “Uykudan Önce” seminerimiz var. Daha çok bilgi içerikli, zihni uyandırıyoruz ve tamamen gözlemci üzerine çalışıyoruz. Bazı ezoterik prosesleri de yapıyoruz ve gözlemciyi aktive edip zihin farkındalığına ulaşmayı hedefliyoruz. Sonrasında ikinci seviye “Uyandıktan Sonra” semineri var. Fethiye’deki 4 günlük Yaşam Masalı’nda da gözlemciyi çalışıyoruz ve aynı zamanda enerjileri ve ezoterik teknikleri yoğun olarak kullanıyoruz. Kendimizin blueprint haritasını ortaya çıkarıyoruz. Katılaşmış duygu durumlarını temizleyip yerine esnek yeni enerjileri dolduruyoruz. Ve yaşamda fizik ötesi hediyelerimizi de görme şansına erişiyoruz.  

POZİTİF DERGİSİ 2017/05 TARİHLİ 23. SAYIDA YAYINLANMIŞTIR

Röportaj : Burcu Öztınaz Kömürlü