Enok’un Anahtarları
Evrendeki yaşam kaynağımız olan ışığın hem fizik hem de spiritüel nitelikleri olduğunun farkındayız. Peki fiziğin spiritüalite ile birleşimi nasıl olurdu? Yaratıcıyı bilimin ışığında anlasak, kutsal metinlerdeki matematiksel sırrı keşfetsek neler değişirdi? Enok’un Anahtarları bize bu yüksek gerçekleri sorgulatıyor.
Günümüzde birçok kişi insanlığın umudunun maneviyatta, içe dönme yolunda yattığının farkına varıyor. Her şeyde İlahi Olan’ın eli olduğunu zaman zaman hatırlasak da materyalist bakış açısı kollektif bilince nüfus etmiş durumda. Bilimsel keşifler ve araştırmalar her varlığın ve oluşumun içindeki ilahi zekaya işaret ediyor olsa da, hala bunun ne anlama geldiğini ve ne için olduğunu idrak edemiyoruz. İnancın biyolojimize, duyguların kimyamıza olan etkileri açıkça ortada. Kutsal geometrinin izlerine ise her yerde rastladığımızı zaten biliyoruz. Geldiğimiz noktada bilim ile ruhsallığın aslında nasıl da örtüştüğünü görüyoruz. Ancak hala bunu aklen tam olarak kabul etmiş, manen özümsemiş değiliz. Oysa birbirine zıt görünen bu iki alanın birleşimi çok şeyi değiştirebilir. Bilimin içindeki tanrısallığı, tanrısallığın içindeki bilimle bütünleştirdiğimizde taşlar yerine oturacak ve yeni bir anlayış inşa edilecek gibi duruyor. Enok’un Anahtarları’nın amacı tam da bu; bilim ile ruhsallığı birleştirerek insanlığın evrimi için “geleceğin bilimini” oluşturmak…
Bilgi Kitabı: Enok’un Anahtarları (The Book of Knowledge: The Keys of Enoch); yaşamın tüm alanlarında İlahi Olan’ın yüksek Düşünce-Formlarının nasıl genişletildiğini ve tezahür ettiğini açıklayan bir bilgi ve kod kitabı. Kitabın yazarı Future Science Akademisi kurucusu Amerikalı sosyal bilimci, fütürist, uzay hukuku uzmanı J.J. Hurtak. Bu kitap bildiğimiz yollarla edinilen bir bilgi ile yazılmış bir kitap değil. Kitaba konu olan bilgiler Hurtak’a çok sıra dışı bir yolla aktarılmış. 1973 yılında kitabın bilgileri kendisinin hipofiz bezine kodlanmış. Bunun nasıl ve neden gerçekleştiğini söyleşimizde okuyacaksınız. Kitap, geleceğin bilimi, yeni insanlığın yaratımı ve bunu sağlayacak 64 anahtardan oluşuyor. Yeni bilgiyi sunan Enok’un Anahtarları’nın amacı, insanlığın daha yüksek bir bilinç haline dönüşmesi. Bu anahtarların titreşimimizi ve bilincimizi yükselttiği, insanı ışık varlık olmaya taşıyacak olan DNA’mızdaki kodları açtığı ifade ediliyor. Bu gerçeklikte neden var olduğumuzu, İlahi Olan ile bağlarımızı ve insanlığı gelecekteki evrimin bir sonraki adımına taşıyacak olan bakış açılarını içeriyor. Tüm bunların amacının ise, insanın ilk orijinal hali olan “Adam Kadmon” yani mavi kopyası olmaya götürmek olduğu söyleniyor (Tasavvuf anlayışından bildiğimiz İnsan-ı Kamil tanımıyla benzeşiyor) Kitap, evrendeki yerimizi ve bu planda oynadığımız büyük rolün bilimsel ve ruhsal anlayışını sunuyor.
J.J. Hurtak aynı zamanda Büyük Giza Piramit Araştırmaları Derneği Araştırma Direktörü. Mısır’da arkeolojik çalışmalar da gerçekleştirmiş, 1997’de Giza Platosu’ndaki “Osiris Türbesi” başlıca keşiflerinden biri arasında yer alıyor. Geleceğin bilim, teknoloji ve sanat yaklaşımı adına birçok projeye danışmanlık yapan, uluslararası platformda saygın bir isim. Biz söyleşimizi Hurtak’ın dünyaya sunduğu bu yeni bilginin eğitmenlerinden olan ve aynı zamanda Future Science Akademi Avrupa Temsilcisi, İsviçreli Eğitmen Ulrike Granögger ile gerçekleştirdik. Yılda bir, iki kez İstanbul’a gelerek Bilgi Paylaşım Danışmanlık’ta seminer veriyor ve her gelişinde yeni bir anahtarı açarak yaradılışın gizemleri üzerine hem ruhsal hem de bilimsel bilgiler paylaşıyor.
Enok’un Anahtarları; yaşamın seviyelerinin kutsal mühendisliğini ve galaksimizde şu anda oluşmakta olan fiziksel ve ruhsal dönüşümleri anlatıyor. Ulrike, dünyanın sorunlarının daha farklı bir anlayış ve bakış açısı içinde çözülebilmesi için bilimsel ve ruhsal yollar arasındaki birliğe bakmamız gerektiğini söylüyor ve insanlığın kollektif bilinç seviyesinin yükselmesinde Türkiye’nin çok önemli bir rolünün olduğunun da altını çiziyor.
Seminerinizde konu aldığınız kitabın ismi Enok’un Anahtarları. Burada geçen Enok isminin, bildiğimiz kadim “Enok Kitabı” ile bir ilgisi var mı?
Kutsal Kitap’ta (Kitab-ı Mukaddes) ve Kur’an-ı Kerim’de Enok’tan İdris Peygamber olarak bahsedildiğini biliyoruz. Enok’un soyu Adem’den geliyor. Enok, Adem’den sonraki 7. kuşak. Bu dünyada 365 yıl yaşamış. Güneş takviminde de 365 gün olmasından dolayı bu sayı önemli. Mistik geleneklerde Enok’un çok önemli bir rolü var. Onun yaşamı bizim yaşam küremizi, zaman dilimimizi temsil eder. 365 yaşına geldiğinde cennetlere alındığı yazılıdır. Ondan önce ve sonra gelen atalarının hepsinin öldüğü söylenir. Fakat Enok ölmemiş, yükseltilmiş. Enok’un bir de geleneği vardır, o yukarı yükseltilirken belirli şeyler görmüştü. Bu yükseltilme hikayesi Enok’un Etiyopya versiyonu olan kadim kitapta da yazar. Bu kitapta aynı zamanda meleklerin düşüş hikayesi anlatılır. Düşmüş meleklerin, insan kadınlardan çocukları olduğu ve bu çiftleşmelerden devler doğduğu anlatılır. Bu hikayeye bir çok yazıtta da rastlarız. Böyle bir hikaye vardır bu gezegende ve tufan da bu sebeple ortaya çıkmıştır. Zamanında Enok’a tüm bunlar gösterildi ve o tufanın habercisi oldu. Tufanın olacağı bilgisini sonraki nesillere aktardı. Bu gezegenin bir arındırılma sürecinden geçeceğini söyledi. Çünkü genetik kodlar birbirine girmişti. Dengesizlik dünyayı yok etmeye başlamıştı. Enok bir sonraki nesle bu kehaneti aktardı. Enok, Nuh’un büyük büyükbabası idi.

“Bizler yüksek enerjilerin ve frekansların birer iletkeniyiz. Bu sebeple sadece insanın gerçek tekamülü üzerinde çalışmalıyız”
Peki bu bilgi Enok’un Anahtarları ile nasıl bir bağlantı içinde?
Biz şu anda yine genetik deneylerin ve genetik karışımların yapıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Her tür karmaşa bu zamanda çok ileri boyutta. Biliyoruz ki Çin’de, Japonya’da ve Amerika’daki laboratuvarlarda birçok deney yapılıyor. Suni embriyolar yaratıyorlar, hayvanla insan karışımı deneyler yapılıyor. Arka planda uzaylılarla insanlar arasında da deneyler yapıldığını biliyoruz. Tüm bunlar biyosistemde bir dengesizlik yaratıyor. İnsanların psikolojisinde ve bilincinde de dengesizlikler oluşuyor. Bizler sadece fiziksel olarak evrimleşen, tekamül eden varlıklar değiliz. Aynı zamanda ruh ve bilinç olarak da tekamül ediyoruz. Daha yüksek enerjilerin ve frekansların birer iletkeniyiz. Bu sebeple sadece insanın gerçek tekamülü üzerinde çalışmalıyız. Kitapta buna “Adam Kadmon” tekamülü deniyor.
Yani şu andaki tarihimizde geçmişteki döngülerin farklı bir tekrarını yaşıyoruz. Ve bu durumda Enok yeni bilgileri tekrar dünyaya sunuyor. Doğru mu anlıyorum?
Enok zaten ölmemişti. Bir ışık varlığa dönüşmüştü ve yüksek dünyalardan bize hala öğretiyor. J.J. Hurtak 1973 yılında Enok ile bir deneyim yaşıyor. Enok bir ışık varlık olarak ona görünüyor ve Hurtak’a soruyor: “Daha yüksek gerçeğe hazır mısın? Gerçeği görmek için gelmek istiyor musun?“ Hurtak “evet hazırım!” diyor ve bu ışık varlığın hiper boyutlu enerji alanının içine alınıyor. Yazıtlarda buna “Merkaba” denir. Hurtak, önce dünyadaki belli kutsal noktalara götürüldü. Bunlar meditatif bir deneyim değildi, fiziksel bedeni ile birlikte gitti. Burada öncelikle şunu anlamalıyız ki, gezegenin kendisi yaşayan canlı bir varlık ve dünyanın belli noktalarında belli kapılar ve enerji geçiş noktaları bulunuyor. Bu sebeple Hurtak’a buralar gösterildi. Daha sonra güneş sistemimizden galaksiye çıkarıldı. Dünyanın tekamülüne bağlı olan yıldız sistemleri gösterildi. Bu sayede Hurtak, eski kadim insanların bu yıldız sistemleri ile olan bağlantılarını anladı. Daha sonra Orion takım yıldızına götürüldü. Piramitin Orion yıldızı ile olan bağlantısı anlatıldı. Orion’un içinde daha yüksek evrenlere açılan bir geçiş kapısı var. Dolayısıyla Orion, bu dünyada tekamül eden insanlık için bir geçiş kapısı. Bu yazıtlarda bu “baba evrenler” olarak geçiyor. Buradan geçerken o, ışık bedene dönüştü. Çünkü daha büyük gerçekliklere ancak enerji bedeniyle geçebiliriz. Burada daha yüksek senaryoları gördü ve daha yüksek bir zeka olan Metatron ile karşılaştı. Bunlar elbette daha yüksek gerçeklikteki ışık dünyalarıdır. Saf ışık, saf müzik ve saf sevgi dünyaları… İşte orada bu bilgi ile, 64 anahtar ile kodlandı. Bu bilgi ona yazdırılarak veya belli sözler dinletilerek gelmedi. Bilgi, ışıkla üçüncü gözüne kodlandı, bilincine aktarıldı. Ve bu sayede bir anda tüm senaryoları bilgelikle anlamaya başladı. Kitap J.J. Hurtak’ın tüm bu deneyiminin üzerine yazıldı. Bizim fiziksel gerçekliğimizde bu yolculuk iki gün sürdü ve buraya geri getirildikten sonra bilincine kodlanan bilgileri yazmaya başladı. O zamanlar Amerika’da bir üniversitede profesördü. Fakat bu deneyimden sonra bırakmak zorunda kaldı, çünkü tamamen değişmişti. Deneyimlediği şeyi anlatmaya ve bu öğretiyi aktarmaya başladı.
“Artık bizim ihtiyacımız olan şey, yüksek bilinç içeren bir bilim. Yaşamın kurallarını keşfetmek için daha yüksek bir perspektiften bakmaya başlamalı, bilim ve maneviyatı bir araya getirmeliyiz”
Gördükleri ona nasıl bir anlayış verdi genel anlamda? Neyle ilgiliydi bu 64 kod?
Bu 64 anahtarda değişik senaryoları ve bilimsel anlayışın 64 farklı versiyonunu gördü. Gelecekteki on yıllardan sonra bir kuantum sıçrayışı olacağını gördü. İnsanlığın ruhsallıkla, dinle bilimi bir araya getirebileceğini anladı. Çünkü gerçekten de spiritüellik bilimin dışında kalınca bir dogmaya dönüşüyor. Aynı şekilde bilim de ruhsallıktan ayrılınca çok materyalist oluyor. Dolayısıyla bizim artık ihtiyacımız olan şey, yüksek bilinç içeren bir bilim. Yaşamın kurallarını keşfetmek için daha büyük, yüksek bir perspektiften bakmaya başlamalı, bilim ve maneviyatı bir araya getirmeliyiz. Bu sebeple Hurtak’a; astronomi, galaksiler ve yıldız sistemleri gösterildi, tüm evrenin yaşamla dolu olduğu gösterildi. Ayrıca ona geçmiş de gösterildi, arkeolojik bilgiler de aldı. Tapınaklar, kutsal halkalar, kozmosla gezegeni birleştiren önemli noktaları öğrendi. Biyofizik ve genetik kodlar da gösterildi, genetiğimizde çok yüksek bir kodlama olduğunu anladı. Müzik bilimi ve linguistik ile ilgili anlayışlar verildi. Kadim lisandaki kök hecelerin önemi gösterildi.
Tüm bu bilgiler ve bunların aktarılma şekli önemli değişimlerin meydana geleceğine işaret ediyor gibi. Günümüzde sıkça bahşedilen yeni insanlık, bilincin yükselişi ve ışık çağı bilgileri ile de örtüşüyor anlattıklarınız…
Evet, yakın bir gelecekte çok büyük bir değişim olacak. Şu anda güneş sistemimizde bunu görüyoruz. Daha yüksek zeka bizimle iletişim kurmadan önce insanoğlu bu değişimlerden geçecek. Yukarı ile iletişim zaten kuruluyor, fakat öyle bir noktaya gelecek ki, bu artık görünür bir tezahür olacak. Daha yüksek gerçeklik dünyaya tezahür edecek. Enok’un Anahtarları’nda önemli uyarılar da veriliyor ve yeni insanın nitelikleri anlatılıyor. Enok’un kadim kitabında insanlığın geçtiği o zor değişim döneminde de uyarılar vardı. Şimdi yine bugün insanlık tekrardan sınanacak. Daha yüksek boyutların doğasından olduğunu iddia eden varlıklarla karşılaşacak. İnsanlık başka boyutlarla iletişim kurmayı öğrenme sürecinde. Bu dünyaya daha yüksek düşünce formları bizim aracılığımızla akabilir. O sebeple her şey test edilmeli ve tüm amaç saf bir şekilde insanlığın iyiliğine yönelik olmalı. İşte bu sebeple Enok’un Anahtarları’nda öğretilen kutsal lisan, kutsal isimler ve heceler önem kazanıyor. Bu kutsal sözlerden birisi ve öğrettiğimiz en önemlisi “Kodoish Kodoish Kodoish Adonai Tsebayoth”. Eğer bunun gibi kutsal kelimeleri kullanırsak enerji bedenimiz, algılama hissiyatımız, gerçeği görebilme ve en önemlisi ayırd edebilme yetimiz gelişiyor. Çünkü kutsal heceler insanın bilincini daha yüksek boyutlara açıyor.
“Kutsal lisanlarla yazılmış olan kutsal kitapların, yazıtların içinde bulunan kök hecelerde saklı kodlar var. Bu hecelere saklı kutsal kodları kullanmaya başladığımızda bedenin kimyasında bir rezonans olmaya başlıyor”
Nedir bu kutsal lisan? Biraz daha açar mısınız?
Birçok kutsal lisan, kutsal kitap ve yazıt var. Kutsal olarak kabul edilen en önemli lisan Sanskritçe’dir. Eski kadim Mısır lisanı ve piramitlerden gelen yazıtlar var, bunlar da kutsal lisanlar arasındadır. İbranice ve onun alt dilleri olan Aramice var. Bu lisanlarda daha derin bir anlayış buluyoruz. Her İbranice konuşan kişinin otomatik olarak kutsal bir lisanı konuştuğundan bahsetmiyorum burada elbette. Bu kutsal lisanlarla yazılmış olan kutsal kitapların, yazıtların içinde bulunan kök hecelerde saklı kodlar var. Ve bu hecelere saklı kutsal kodları kullanmaya başladığımızda bedenin kimyasında bir rezonans olmaya başlıyor. Beynin ve kalbin elektromanyetik lisanında da bir rezonans mevcut. Böylece bu hecelerin, kutsal isimlerin tekrarlanması ile insanın varlık olarak yeniden programlanması gerçekleşmeye başlıyor. Bu isimler kalp atışımızı ve beyin dalgalarımızı ilahi olanla bağlıyor. İlahi isimleri kullandığımızda ilahi sureti (Adam Kadmon) yeniden inşa ediyoruz. Bulunduğumuz enerji alanını da değiştiriyoruz. Bu lisanların içinde yüksek bir güç var. Dolayısıyla hep yüksek frekans dalgasında kalmamız önemli. O sebeple bu dilleri kullanmaya, tüm yaratımı kutsamaya çağırılıyoruz. Bunu geleneksel tavırlardan uzak durarak yapabildiğimiz zaman değişim başlıyor. Fakat kişi çalışmayı kendi yapmalı. Bu kodları söylemeli, şarkıları söylemeli ve kutsal isimleri tekrarlamalı. Böylece bir değişim ve dönüşümün meydana gelmekte olduğunu yaşayıp deneyimliyor. Dolayısıyla psikolojimiz değişiyor ve daha yüksek cevapları aramaya başlıyoruz. Bu çalışmaları yapan kişilerin gerçekleri ve gerçek iyiliği aramaya devam etmeleri teşvik ediliyor.
Kur’an-ı Kerim’de kullanılan Arapça’da da benzer kutsal hecelerin olduğunu söyleyebilir miyiz peki?
Arapça ve İbranice aynı lisan familyasından. Kuran’ı Tevrat ile karşılaştırdığımızda ve hikayelere baktığımızda çok fazla benzerlikler görüyoruz. Enok’un Anahtarları perspektifinden zaten farklılıklara değil, yazıtlar arasındaki benzerliğe ve bütünlüğe bakıyoruz. Bütün gerçek yazıtlarda bu kutsal heceleri buluyor olacaksınız. Onları bulmak ve kullanmak önemli. Bu genelde mistik tradisyonlarda yapılıyor. Kuran ile çalışanların tasavvufa bakmaları öneriliyor. Oradaki bilgileri araştırmaları, şarkılar söylemeleri ve çalışmaları yapmaları da bu bakımdan değerli.
Bu kutsal isimler ve heceler Allah’ın isimleriyle mi ilgili? Hangi isimler mesela?
Kutsal metinlerdeki birlik ve bütünlüğe baktığımızda çok önemli anahtar titreşimler görüyoruz. Bunların en önemlilerinden bir tanesi “Yah” titreşimi. “Haleluyah” derken bu sesi çıkarıyoruz. Amerika’daki Kızılderililer de bunu söylüyor. Hawaii’de “Aloha” ya da “Eloha”. İslamiyet’te “Allahu, Allah” gibi titreşimler de benzer sesler. Fakat biz buna sadece dinsel perspektiften bakmıyoruz, bunların hepsini evrensel bir titreşim olarak ele almalıyız. Çünkü aslında bunlar dinin ortaya çıkışından bile çok daha eski. Bu isimler yüksek kaynaktan geliyor. Örneğin Kabala’da 72 isim, İslamiyet’te 99 isim vardır. Çünkü bu bir yaklaşım, Tanrı’nın tek ismi yok, İlahi Olan’ın birçok özelliği var. Bu sebeple Tanrı’nın özünü değişik titreşimlerle, farklı isimlerle deneyimliyoruz. Örneğin merhametli olan, kudretli olan, sevgi dolu olan… Bütün bu isimler kutsal geometriyi temsil ediyor.
Kutsal isimler DNA’mızla nasıl bir ilişki içinde? Bilimsel perspektiften nasıl açıklıyorsunuz?
Enok’un Anahtarları bu isimleri kullanırken tüm bilgiyi bilimle ve spiritüellikle sentezleyerek veriyor. Çünkü sadece Tanrı’nın isimlerine yönelirsek odağımızdan şaşmış oluruz. Ama tüm bunların arkasında bir kutsal geometri ve müzikoloji olduğunu ve hatta nükleer fiziğin genetiğimize kodlu olduğunu, proton seviyelerine baktığımızda hepsinin İlahi Olan’ın ismi, sayıları ile kodlandığını görüyoruz. Ve burada yepyeni bir bilimden bahsettiğimizi anlıyoruz. Enok’un Anahtarları’nın vermeye çalıştığı bu bilgiler. Bunu seminerlerimizde bilimsel buluşların eşliğinde anlatıyor ve kutsal kitapta verilen sembolik anlatımlardaki gizli anlamlara da değiniyoruz. Yani amacımız sadece belirli kelimeleri, belirli sayılarda tekrar etmek değil, aynı zamanda bunun sebebini anlıyor ve neden yaptığımızı biliyoruz. Bu kitap bir düz yazı kitabı değil, bir kod kitabı. Onu okudukça, çalıştıkça içimizdeki kodlar açılıyor aslında.
“Yaratıcının kullandığı çok yüksek bir lisan var. Anahtarlarda verilen 64 kod, DNA’mızdaki 64 ile rezonans içinde.”
Bu 64 anahtar nasıl bir değişim yaratıyor?
Genetik kodumuza baktığımızda nükleotidlerin 64 farklı permütasyon ve kombinasyonu olduğunu görüyoruz. Satranç tahtasına bakarsanız da 64 tane kare vardır. Çin’deki i-ching sistemine bakarsanız 64 triagram olduğunu görürsünüz. 64’ün farklı bir kodlaması var. Tanrı’nın adının tetragramında da bunu buluyoruz. Dolayısıyla 64 sayısında derin bir matematik kodu var. Anahtarlarda verilen 64 kod, bizim DNA’mızdaki 64 ile rezonans içinde. Burada Yaratıcının kullandığı çok yüksek bir lisan (Işık dili) olduğunu, Tanrı’nın isminin DNA’mızı oluşturduğunu anlıyoruz.
“İnsanlığın kollektif bilinç seviyesinde Türkiye’nin çok büyük bir rolü var”
Dünya’da önemli kutsal bölgeler ve geçiş noktaları var demiştiniz. Göbeklitepe de bu yerlerden biri olmalı. Son olarak bu konuda neler söylersiniz?
İnsanlığın kollektif bilinç seviyesinde Türkiye’nin çok büyük bir rolü var. Bu bölge tarihsel süreç içinde birçok uygarlığa ev sahipliği yaptı ve önemli isimlerin yaşadığı yer oldu. Özellikle Hz. İbrahim’in geldiği “Ur” kentinin Şanlıurfa olduğu hakkında bir teori vardır. Bunda gerçeklik payı olduğunu düşünüyorum. Göbeklitepe’nin ortaya çıkmasıyla buranın çok daha eski bir yer olduğunu da anlıyoruz. Daha o zamanlardan yıldızlarla bağlantısı kurulmuş bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda Sufizmin kaynağının da Türkiye olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin doğusundaki kiliseleri de vurgulamalıyız. Orijinal bilgi ve anlayışı onlar da hep korudular. Tüm bunlara baktığımızda Türkiye’nin dünya barışını ve yükselişi getirmekte önemli bir rolü olduğunu, Doğu ve Batı arasındaki dengeyi sağlayacak olan ülke konumunda olduğunu anlıyoruz.
POZİTİF DERGİSİ 2020/01 TARİHLİ 34. SAYIDA YAYINLANMIŞTIR
Röportaj: Burcu Öztınaz Kömürlü
Konuyla ilgilenen okurlarımız nereden bilgi edinebilir?